Post by VENDETTA on Sept 27, 2013 21:42:55 GMT
ARDAN ZENTÜRK- Türkiye Uzun Menzilli Hava Savunma Sistemi olarak adlandırılan anti-balistik şemsiye ihalesinde Çin’i tercih etti. Bu tercih, savunma sanayi çevrelerinde çok tartışılacak bir yapı taşıyor, bu nedenle analizinde büyük önem var.
1- Söz konus süreç, yaklaşık 6 yıldır süren bir karar sürecidir, bugün sonuçlanmış gibi gözükmesinin Suriye’nin elinde bulunan Sovyet yapımı orta ve uzun menzilli, gerektiğinde kimyasal başlık taşıyan füze sistemleri ile doğrudan irtibatlandırmak hata olur. Suriye’nin elindeki füzeler Sovyet yapımı SCUD füzeleridir ve Türkiye şu anda bu tür saldırılara karşı NATO savunma şemsiyesi altında bulunmaktadır. Suriye’nin bu tür bir savunma şemsiyesini aşabilmek için aynı anda çok fazla sayıda (20 üstü) füzeyi ateşlemesi ve bu füzelerden 4-8 tanesinin Türkiye topraklarına düşmesi gerekmektedir, Suriye’nin ne bu tür bir saldırı kapasitesi vardır ne de bu tür bir saldırıya kalkışabilecek siyasi iradeye sahiptir.
2- İhale esas olarak üç öneri üzerinde sürmüştür. Rusya’nın s-300 savunma sistemi, İtalyan-Fransız ortaklığının Eurosam’ı ve Çin’in önerisi. Amerikan Patriot sistemleri, esas olarak Türkiye’nin ihale şartnamesini karşılayabilecek düzeyde olmamakla birlikte bir NATO savunma sistemi olarak son ana kadar değerlendirme içinde tutulmuştu. Rusya’nın bu teknik çalışmayı tamamlayamayacağı çok önceden belli olmuştu, İtalyan-Fransız ortaklığının önerisi teknolojik açıdan Çin’den önde ama maliyet açısından da yaklaşık 1 milyar dolar daha pahalıydı. Türkiye, hem ihtiyaçlarını hem de maliyetleri düşünerek Çin önerisi üzerinde karar verdi.
3- Bu kararda, teknoloji transferinde sağlanacak kolaylıkların ve sistemin en az yüzde 50′sinin ASELSAN ve ROKETSAN gibi ulusal kuruluşlar tarafından gerçekleştirilecek olmasının Çin’in seçiminde önemli unsur olduğu anlaşılıyor.
4- Savunma uzmanları, bir ülkenin ulusal anti-balistik füze sistemine sahip olmasını harp kabiliyetinden çok, psikolojik üstünlük kurma gayretinden kaynaklandığını çok iyi bilirler. Muhatabınız size 10 füze ateşlerse bunların 6-7 tanesini etkisiz hale getirme şansınız vardır ama 50 füze birden ateşlendiğinde topraklarınızı bir füze saldırısından korumakta zorluk yaşarsınız. Bu nedenle anti-balistik füze sistemleri rakip olarak görülen ve elinde bu tür füzeler bulanan güçlere karşı sonuç alıcı değil, psikolojik üstünlük kurma amaçlı olarak edinilir.
5- Türkiye’nin çevresinde balistik füzelere sahip ülkeler olarak İran ve İsrail dikkat çekmektedir. Rusya’nın elindeki füze sistemleri ve nükleer kapasite Türkiye’nin ulusal savunma kavramlarının üstünde bir risk oluşturmakta ve doğrudan NATO’nun güvenlik politikalarının maddeleri içinde yer almaktadır. Bu durumda Türkiye’nin söz konusu sistemi, bu iki komşusu için planladığı, özellikle de İran’ın geliştirdiği kapasiteye bir önlem olarak düşündüğü öngörülmelidir.
6- Balistik füzeler üç aşamalı seyir izlerler. Birinci aşama, fırlatılış ve atmosferden çıkış, ikinci aşama atmosfer dışındaki uçuş ve üçüncü aşama atmosfere dönerek hedefe yöneliş. Türkiye’nin seçtiği sistem, bu üçüncü aşamada devreye giren bir sistemdir. Dünyada balistik bir füzeyi atmosfer dışında vurma kapasitesine sahip üç devlet bulunmaktadır: ABD, Rusya ve İsrail.
7- Çin’in Türkiye’ye önerdiği teknoloji transferi ve Türkiye’nin bu teknolojiden yola çıkarak hazırlayacağı program çok önemlidir. Çünkü, bu sistemin NATO envanterinde yer alabilmesi için çok çetin bir süreç Türkiye’yi beklemektedir. NATO’nun anti-balistik füze savunma sistemi merkez komutanlığının sorumluluğundadır. Bu komutanlığın Çin ürünü bir füze sistemini mevcut sisteme entegre edebilmesi için bir dizi teknolojik uyum yapılanmasına ihtiyaç vardır. Bu uyum sağlanamazsa, söz konusu sistem yalnız Türkiye açısından ulusal bir savunma sistemi olacak anlamına gelmektedir.
8- Söz konusu sistem, gerektiğinde uçaklara karşı kullanılabilen, yakın mesafede her türlü hedefe karşı taarruz amaçlı devreye girebilen bir yapıya sahiptir. Rusya’nın S-300 sisteminin bir üst kimliğini taşımaktadır. Sistem bir ana radar bağlantısında batarya radarı ve bunlara bağlı dört füze istasyonu bu istasyonlardan gelen komutlarla ateşlenebilen 6 veya 8 füze rampasına sahiptir.
9- Türkiye’nin kararının müttefikler düzeyinde ciddi tartışması olacaktır. Avrupalılar büyük beklenti taşıdıkları ihalenin dışında kalmaktan, Amerikalılar ise bir NATO ülkesinin Çin sistemini tercih etmesinden rahatsız olacaklardır. Çinlilerin ortak çalışma yürüttükleri kuruluşlarda sürdürdükleri sanayi casusluğu ve kopyalama alışkanlıkları ASELSAN ve ROKETSAN açısından ciddi risktir. Bu kuruluşların Batı savunma teknolojilerinin korunması için çok özel korunma mekanizmaları geliştirmeleri gerekmektedir, aksi halde özellikle Amerikan savunma sanayi bu kuruluşlarımız ile yürüttükleri ortak çalışmalardan ciddi endişe duymaya başlayabilirler.
10- Türkiye’nin aldığı kararın önemli bir siyasi boyutu bulunmaktadır. Türk-Çin roket sanayi ilişkileri bugün başlamış değildir ve Türkiye, Batılı müttefiklerinin iki alanda kendisine uyguladığı gizli ambargodan rahatsızdır. Nükleer teknoloji ve füze sistemleri… Birinci çözümü, Rusya ile ortak bir nükleer santral kurma yönünde aldığı kararla, ikinci çözümü ise Çin’le füze sistemleri konusundaki işbirliğiyle bulmuştur. Kararın, Batılı müttefikleri rahatsız ettiği gibi yorumlara yol açması normaldir fakat Türkiye’nin bu iki stratejik alanda yaşadığı gizli ambargonun etkisinin mutlaka değerlendirilmesi gerekir.
1- Söz konus süreç, yaklaşık 6 yıldır süren bir karar sürecidir, bugün sonuçlanmış gibi gözükmesinin Suriye’nin elinde bulunan Sovyet yapımı orta ve uzun menzilli, gerektiğinde kimyasal başlık taşıyan füze sistemleri ile doğrudan irtibatlandırmak hata olur. Suriye’nin elindeki füzeler Sovyet yapımı SCUD füzeleridir ve Türkiye şu anda bu tür saldırılara karşı NATO savunma şemsiyesi altında bulunmaktadır. Suriye’nin bu tür bir savunma şemsiyesini aşabilmek için aynı anda çok fazla sayıda (20 üstü) füzeyi ateşlemesi ve bu füzelerden 4-8 tanesinin Türkiye topraklarına düşmesi gerekmektedir, Suriye’nin ne bu tür bir saldırı kapasitesi vardır ne de bu tür bir saldırıya kalkışabilecek siyasi iradeye sahiptir.
2- İhale esas olarak üç öneri üzerinde sürmüştür. Rusya’nın s-300 savunma sistemi, İtalyan-Fransız ortaklığının Eurosam’ı ve Çin’in önerisi. Amerikan Patriot sistemleri, esas olarak Türkiye’nin ihale şartnamesini karşılayabilecek düzeyde olmamakla birlikte bir NATO savunma sistemi olarak son ana kadar değerlendirme içinde tutulmuştu. Rusya’nın bu teknik çalışmayı tamamlayamayacağı çok önceden belli olmuştu, İtalyan-Fransız ortaklığının önerisi teknolojik açıdan Çin’den önde ama maliyet açısından da yaklaşık 1 milyar dolar daha pahalıydı. Türkiye, hem ihtiyaçlarını hem de maliyetleri düşünerek Çin önerisi üzerinde karar verdi.
3- Bu kararda, teknoloji transferinde sağlanacak kolaylıkların ve sistemin en az yüzde 50′sinin ASELSAN ve ROKETSAN gibi ulusal kuruluşlar tarafından gerçekleştirilecek olmasının Çin’in seçiminde önemli unsur olduğu anlaşılıyor.
4- Savunma uzmanları, bir ülkenin ulusal anti-balistik füze sistemine sahip olmasını harp kabiliyetinden çok, psikolojik üstünlük kurma gayretinden kaynaklandığını çok iyi bilirler. Muhatabınız size 10 füze ateşlerse bunların 6-7 tanesini etkisiz hale getirme şansınız vardır ama 50 füze birden ateşlendiğinde topraklarınızı bir füze saldırısından korumakta zorluk yaşarsınız. Bu nedenle anti-balistik füze sistemleri rakip olarak görülen ve elinde bu tür füzeler bulanan güçlere karşı sonuç alıcı değil, psikolojik üstünlük kurma amaçlı olarak edinilir.
5- Türkiye’nin çevresinde balistik füzelere sahip ülkeler olarak İran ve İsrail dikkat çekmektedir. Rusya’nın elindeki füze sistemleri ve nükleer kapasite Türkiye’nin ulusal savunma kavramlarının üstünde bir risk oluşturmakta ve doğrudan NATO’nun güvenlik politikalarının maddeleri içinde yer almaktadır. Bu durumda Türkiye’nin söz konusu sistemi, bu iki komşusu için planladığı, özellikle de İran’ın geliştirdiği kapasiteye bir önlem olarak düşündüğü öngörülmelidir.
6- Balistik füzeler üç aşamalı seyir izlerler. Birinci aşama, fırlatılış ve atmosferden çıkış, ikinci aşama atmosfer dışındaki uçuş ve üçüncü aşama atmosfere dönerek hedefe yöneliş. Türkiye’nin seçtiği sistem, bu üçüncü aşamada devreye giren bir sistemdir. Dünyada balistik bir füzeyi atmosfer dışında vurma kapasitesine sahip üç devlet bulunmaktadır: ABD, Rusya ve İsrail.
7- Çin’in Türkiye’ye önerdiği teknoloji transferi ve Türkiye’nin bu teknolojiden yola çıkarak hazırlayacağı program çok önemlidir. Çünkü, bu sistemin NATO envanterinde yer alabilmesi için çok çetin bir süreç Türkiye’yi beklemektedir. NATO’nun anti-balistik füze savunma sistemi merkez komutanlığının sorumluluğundadır. Bu komutanlığın Çin ürünü bir füze sistemini mevcut sisteme entegre edebilmesi için bir dizi teknolojik uyum yapılanmasına ihtiyaç vardır. Bu uyum sağlanamazsa, söz konusu sistem yalnız Türkiye açısından ulusal bir savunma sistemi olacak anlamına gelmektedir.
8- Söz konusu sistem, gerektiğinde uçaklara karşı kullanılabilen, yakın mesafede her türlü hedefe karşı taarruz amaçlı devreye girebilen bir yapıya sahiptir. Rusya’nın S-300 sisteminin bir üst kimliğini taşımaktadır. Sistem bir ana radar bağlantısında batarya radarı ve bunlara bağlı dört füze istasyonu bu istasyonlardan gelen komutlarla ateşlenebilen 6 veya 8 füze rampasına sahiptir.
9- Türkiye’nin kararının müttefikler düzeyinde ciddi tartışması olacaktır. Avrupalılar büyük beklenti taşıdıkları ihalenin dışında kalmaktan, Amerikalılar ise bir NATO ülkesinin Çin sistemini tercih etmesinden rahatsız olacaklardır. Çinlilerin ortak çalışma yürüttükleri kuruluşlarda sürdürdükleri sanayi casusluğu ve kopyalama alışkanlıkları ASELSAN ve ROKETSAN açısından ciddi risktir. Bu kuruluşların Batı savunma teknolojilerinin korunması için çok özel korunma mekanizmaları geliştirmeleri gerekmektedir, aksi halde özellikle Amerikan savunma sanayi bu kuruluşlarımız ile yürüttükleri ortak çalışmalardan ciddi endişe duymaya başlayabilirler.
10- Türkiye’nin aldığı kararın önemli bir siyasi boyutu bulunmaktadır. Türk-Çin roket sanayi ilişkileri bugün başlamış değildir ve Türkiye, Batılı müttefiklerinin iki alanda kendisine uyguladığı gizli ambargodan rahatsızdır. Nükleer teknoloji ve füze sistemleri… Birinci çözümü, Rusya ile ortak bir nükleer santral kurma yönünde aldığı kararla, ikinci çözümü ise Çin’le füze sistemleri konusundaki işbirliğiyle bulmuştur. Kararın, Batılı müttefikleri rahatsız ettiği gibi yorumlara yol açması normaldir fakat Türkiye’nin bu iki stratejik alanda yaşadığı gizli ambargonun etkisinin mutlaka değerlendirilmesi gerekir.