Post by VENDETTA on Sept 27, 2013 21:41:16 GMT
Dünya, Türkiye’nin anti-balistik füze şemsiyesi için ABD veya Avrupa’lı firmaları değil, Çin Halk Cumhuriyeti’ni tercih etmesini konuşuyor… Türkiye’nin aldığı bu karar, yalnız tercih ettiği savunma sanayi teknolojisi açısından değil, muhtemel siyasi boyutları açısından değerlendiriliyor…
Dünya medyasında yer alan yorumlarda ana tema, Türkiye’nin, Çin savunma sistemini, Çin’in ortak üretim konusundaki samimiyeti, teknoloji transferine kapıları sonuna kadar açması ve maliyetlerin düşük olması nedeniyle tercih ettiği yönünde…
Fakat, Avrupa diplomasi ilişkileri açısından çok önemli yorumlara yer veren Carnagie-Europe internet sitesinde düşünce kuruluşu EDAM Başkanı, Türk diplomasisinin Avrupa’ya etkileri konusunda uzman araştırmacı, eski diplomat, Sinan Ülgen imzasıyla yer alan bir yazıda yer alan bir detay, aslında Ankara’nın, NATO bünyesinde 10 yıl önce yaşanılan bir gelişme sonrasında kendi “ulusal savunma sistemini” geliştirme kararını aldığını ortaya
Sinan Ülgen, meslektaşı Aaron Stein ile birlikte kaleme aldığı ve ABD ile Rusya’nın Suriye’nin elindeki kimyasal silahlara dönük anlaşmasının Türk diplomasisine etkisini incelediği ” Not the real deal: Ankara’s take on the Syria Agreement” başlıklı yazısında, Türk kamuoyunda bilinmeyen önemli bir gelişmeye dikkat çekti:
“10 yıl önce NATO üyelerinin ortak savunma sistemi mekanizmaları işletme konusunda düzenledikleri bir tatbikat, günümüzde Suriye’de yaşanılan olayların benzeri bir senaryodan kaynaklanıyordu ve sonuçta, Türk yetkililerin NATO’ya karşı besledikleri abartılı güvenin sonlanmasına yol açtı. NATO tarihi içinde çok az bilinen tatbikat, ittifakın tarihinde gerçekleştirdiği ilk ve son 5.Madde’nin ortak savunma amaçlı işletilmesine yönelik bir tatbikattı ve sonuçta anlaşmazlıkla sonuçlandı. Tesadüf eseri, 2002 yılında gerçekleştirilen tatbikat, Türkiye’nin güney komşusu olarak değerlendirilen ve tatbikatta Amberland olarak adlandırılan bir ülkede kaynaklanan kimyasal silah saldırısıyla ilgiliydi. Tatbikatta Amberland elinde çok sayıda SCUD füzesi bulunan ve bu füzelere kimyasal ve biyolojik başlık takma kapasitesine sahip ve bu kapasitesini Türkiye’ye yönlendirmiş bir ülke olarak değerlendirildi. 7 gün süren tatbikatta Türkiye ve ABD, tehditin hızla bertaraf edilmesi için ilk saldırının gerçekleştirilmesini savunan sertlik yanlısı bir politika izlerken, özellikle Almanya, Fransa ve İspanya, krizin siyasi yollardan çözümlenmesi yönünde tavır koydular. Tatbikat, anlaşmazlıkla sonuçlandı ve NATO müttefikleri ortak savunma mekanizmalarını harekete geçiren 5.Madde’nin ancak, bir saldırı gerçekleştikten sonra devreye girebileceği yönünde anlaşarak masadan ayrıldılar. “
Sinan Ülgen’in Türkiye’nin Suriye’nin elindeki kimyasal silahlarla başbaşa kalmasını ve NATO’nun ortak savunma mekanizmasını bir tehdit sırasında değil, ancak gerçek bir saldırı gerçekleştikten sonra devreye girebileceğini anlamasını aktaran bu cümleleri, bir başka yorumda farklı biçimde değerlendirildi.
Asya ilişkilerine dönük yorumlarıyla dünyanın en saygın internet yorum sitelerinden biri olarak kabul edilen asiatimes.com’daki yazısında Peter Lee, Sinan Ülgen’in bu çok özel bilgisi, Türk hükümetinin Çin teknolojisini kabul etmesinin perde arkasındaki ana nokta olarak değerlendirdi. Lee’ye göre Türkiye, her ne kadar, Suriye’ye karşı sınırlarına NATO’nun Patriot bataryalarını yerleştirmiş olsa da, söz konusu tatbikattan sonra NATO bünyesinde yer almayan “ulusal” bir savunma sistemine ihtiyaç duyduğunu anlamış oldu.
Sinan Ülgen’in verdiği bilgi önemli: 1- Türkiye’nin komşularından her hangi birinden doğrudan saldırı gelmeden mevcut tehditler karşısında yalnız olduğunu, 2- Türk hükümetinin ve TSK’nın da bu durumun farkında olarak, tercihlerini, NATO dışı teknoloji transferlerine yönelme konusunda kullandıklarını gösteriyor.